1. GİRİŞ
Yeni Türk Ticaret Kanunu 1530. Maddesinin 2-7 fıkraları ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan sözleşmelerde para alacaklısının korunası amacıyla çeşitli düzenlemeler getirmiştir. Bu sözleşmelerden doğan borçların vadesi, temerrüde düşürülme ve faiz gibi, temerrüdün sonuçları ile doğrudan ilgilidir.
1530. madde sözleşmelerde vade kararlaştırılmış ve kararlaştırılmamış olan durumlarda temerrüdün ne zaman gerçekleşeceğine ilişkin açıklamalar içermektedir. Tüm ihtimaller tek tek aşağıda ayrıntısıyla incelenecektir.
Hükmün temel amacı, para alacağının mümkün olduğu kadar kısa sürede alacaklısına kavuşturulmasıdır. Bu sayede ödemelerin gecikmesi, nakit akışın aksaması ve finansman sağlama zorluğunun önüne geçilmektedir. AB genelinde her dört iflastan birinin ödemelerin vaktinde tahsil edilememesinden kaynaklanmaktadır. Olası iflas rizikolarının bertaraf edebilmek ve ekonomik canlılığı muhafaza etmek bakımından böyle bir düzenlemeye gidilmesi kaçınılmaz olmuştur.
Hükmün gerekçesinde, Avrupa Birliğinin 19 Haziran 2000 tarihli ve 2000/35 sayılı Ticari işlemlerde Geç Ödemelerle Mücadele Hakkında Yönergesinin iç hukuka aktarmanın hedeflendiği belirtilmiştir.
2. VADE VE TEMERRÜT YÖNÜNDEN
TTK 1530. Madde iki temel ayrım üzerine inşa edilmiştir. Taraflar sözleşmede ödeme tarihi belirlemiş olması ve olmaması. Eğer sözleşmede bir düzenleme varsa bu tarih ve süre sonunda ihtarsız temerrüt uygulanacak (f.2), sözleşmede düzenleme yoksa belirli olguların gerçekleşmesi üzerinden 30 gün geçmesiyle ihtarsız temerrüt gerçekleşecektir. (f.4)
a) Sözleşmede Vadenin kararlaştırılmadığı Durumlar (m. 1530 f.4)
Taraflar sözleşmede ödeme günü veya süresini hiç belirtmemişse öncelikle tespit edilmesi gereken nokta muacceliyet anının ne zaman olacağıdır. TTK 1530. Maddesi Muaccel hale ne zaman geleceğine ilişkin bir düzenleme içermemektedir. Sadece temerrüt anına ilişkin düzenleme yoluna gitmiştir. Bu durumda öncelikle tarafların aralarında akdettikleri sözleşmenin veya üstlendikleri borcun niteliğine göre Türk Borçlar kanunu yardımıyla muacceliyet anı saptanması gerekecektir.
TTK 1530 düzenlemesiyle otomatik temerrüt hali öngörülmüştür;
i. Eğer alacaklı tarafından fatura veya eş değer bir ödeme talebi borçluya teslim edilmiş veya yollanmışsa ve bu belgenin borçlu tarafından ne zaman teslim alındığı belli ise, teslim almayı takip eden 30 günlük sürenin sonuna kadar para borcunun ödenmesi gerekir. Aksi halde süre sonunda borçlu otomatik olarak temerrüde düşer.
Burada borçluya gönderilen faturanın içeriği de önem kazanmaktadır. Şayet fatura içeriğinde, bedel faturanın tebliğinden itibaren 10 gün içinde ödenmelidir, türünde bir ifade varsa artık burada 30 günlük süre değil 10 günlük süre sonunda temerrüt gerçekleşecektir. Buna karşılık bu tür açık ödeme talimatı içermeyen faturalarda m.1530 gereği 30 gün sonunda ihtara olmasa da kendiliğinden temerrüt hali doğacaktır.
ii. Fatura veya eş değer ödeme talebinin teslim alınma tarihi belirsizse 30 günlük temerrüt süresinin başlangıcı mal veya hizmetin teslim alınması ile işlemeye başlayacaktır.
iii. Eğer para borçlusu faturayı veya eş değer ödeme talebini mal veya hizmetin tesliminden önce almışsa, 30 günlük temerrüt süresi mal veya hizmetin teslim tarihinden itibaren işlemeye başlar. (Uygulamada bu durumla nadir olarak karşılaşılmaktadır. Genellikle önce mal veya hizmet teslim edilir. Daha sonra fatura veya eş değer ödeme talebi gönderilir.)
iv. Eğer kanunda veya sözleşmede, mal veya hizmetin kabul veya gözden geçirme usulü öngörülmüşse, bu durumda borçlu, faturayı veya eş değer ödeme talebini, kabul veya gözden geçirmenin gerçekleştiği tarihte veya bu tarihten daha önce almışsa, bu tarihten sonraki 30 günlük sürenin sonunda temerrüt gerçekleşir.
Gözden geçirme süresinin TTK bağlamında 2-8 günlük süreler olduğu nazara alındığında, bu usulün öngörüldüğü kanun veya sözleşmelerde otomatik temerrüt 32 veya 38 gün sonunda devreye girecektir. Eğer taraflar sözleşmede gözden geçirme süresini kanundan saparak mesela 15 gün olarak belirlemişlerse, 45 gün sonra otomatik temerrüt devreye girecektir. Sonuç olarak teslim sonrasında sözleşmeyle öngörülen muayene süresi+30 gün sonunda temerrüt gerçekleşecektir.
Kanun sözleşmesel muayene süresine bir sınırlama getirmektedir. Mal veya hizmetin teslim edildiği tarihten itibaren 30 günü aşıyorsa ve bu durum alacaklının aleyhine ağır bir haksızlık oluşturuyorsa, kabul veya gözden geçirme süresi, malın teslimi veya hizmetin alınmasından itibaren en fazla 30 gün olarak kabul edilir. Yani bu durumda temerrüt malın tesliminden itibaren en fazla 30+30 =60 gün içinde gerçekleşecektir. (m.1530 f.4-d)
Önemle vurgulamak gerekir ki yukarıda açıklanan kanun maddeleri tamamlayıcı hukuk kurallarıdır. Alacaklı öngörülen bu süreleri beklemek zorunda olmadan daha erken bir tarihte temerrüt ihtarı göndererek borçluyu temerrüde düşürebilir. Kanun burada daha küçük ve orta ölçekli ticari işletmeleri, daha büyük ölçekli işletmelerin altında ezilmesine ve nakit akışının bozulmasına engel olmaya çalışmaktadır.
b) Faturaya İtiraz Edilmiş Olmasının TTK 1530 F.4 ün uygulanmasına etkisi
Fatura TTK 21. Madde uyarınca itiraz edilmiş olması temerrüdün gerçekleşmesini engellemez. Çünkü zaten itiraz haklı ise temerrüt yoktur.
Olmayan bir para borcu için fatura düzenlenmişse, bu faturaya itiraz edilmese dahi temerrüt hali doğmaz. Aynı şekilde var olan bir borca haksız itiraz edilmesi de temerrüt olgusunu değiştirmez.
Burada önemli olan itiraz değil, borcun var olması, muaccel olması ve temerrüdün şekli şartlarının gerçekleşmesidir.
3. TTK M. 1530 F.4 ÜN VADENİN SÖZLEŞMEDE SAPTANMIŞ OLMASINA RAĞMEN UYGULANMASI (M.1530 F.5)
Taraflar sözleşmede bir vade kararlaştırabilirler. Ancak bu vade m. 1530 f.5 in emredici içeriğine aykırı olması halinde, artık sözleşme ile kararlaştırılan vade değil m. 1530 da öngörülen tamamlayıcı hükümler somut olaya uygulanacaktır.
TTK m. 153, f. 5 uyarınca “sözleşmede öngörülen ödeme süresi, faturanın veya eş değer ödeme taleinin veya mal veya hizmetin alındığı veya mal veya hizmetin gözden geçirme ve kabul usulünün tamamlandığı tarihten itibaren en fazla altmış gün olabilir.”
Örneğin, mal veya hizmet teslim edilmiştir. Sözleşmede ödeme günü 30 Nisan olarak kararlaştırılmıştır. Fatura ise malın teslim edilmesinden sonra 15 şubatta gönderilmiş olsun, bu durumda hem mal teslim edilmiş ve de fatura teslim edilmiş ancak bu teslimlerden 75 gün sonra ödeme günü kararlaştırılmıştır. İşte böyle bir sözleşmede düzenlene vade geçersizdir. Çünkü ödeme süresi, yukarıdaki fıkra uyarınca 60 günden fazla ileriye atılamaz. Söz konusu olayda vadenin geçersiz olması nedeniyle yeni vadenin hangi tarih olacağı doktrinde tartışmalıdır. Genel görüş vadenin fatura tesliminden 30 gün sonra gerçekleşeceği yönündedir. Neticede örneğimize ödeme günü 30 Nisan olarak kararlaştırılsa dahi emredici hükme aykırı olduğunda 1530. Maddedeki tamamlayıcı hükümler devreye girecek ve ödeme günü 1 Nisan olacak, otomatik temerrüt bu tarihte gerçekleşecektir.
Eğer sözleşmede muayene süresinden itibaren 60 gün sonra ödeme günü belirlenmişse, bu durumda muayene süresi kanunen maksimum 8 gün olacağından, temerrüt hali 8+60 gün sonra gerçekleşecektir. Taraflar muayene süresini kendileri belirlemişse belirlenen süre+ 60 gün sonra otomatik temerrüt meydana gelecektir. Ancak şunu da gözden kaçırmamak lazım, muayene süresi bir taraf için haksızlık yaratacak ağırlıkta ise en fazla 30 gün olarak kararlaştırabilirler, bu durumda da en fazla 30+60 gün sonra otomatik temerrüt hali gerçekleşecektir.
Yukarıda sözü edilen m. 1530 f. 5’e göre kural olarak vade en fazla 60 gün olarak kararlaştırılabildiğini söyledik. Ancak kanun koyucu sözleşme serbestisi çerçevesinde tarafların menfaat dengesi dikkate alınarak aksini kararlaştırmaları mümkündür. Fakat bu durumu aralarında tartışmış olmaları ve taraflardan birine haksızlık yaratmamış olmaları gerekir. Bu koşullarda 60 gün sınırı aşılarak vade uzatılabilmektedir.
5. Fıkranın son cümlesinde ise kanun koyucu emredici düzenleme getirerek alacaklı tarafın KOBİ (Küçük Yahut orta Ölçekli İşletme) ve tarımsal veya hayvansal üretici olması veya borçlunun büyük ölçekli işletme sıfatını taşıdığı ihtimalinde sözleşmede kararlaştırılan azami ödeme süresi 60 günü aşamaz demektedir. Yani taraflardan biri bu işletmelerden olması durumunda kanun koyucu ön kabul olarak ağır haksızlık olacağı kanaatindedir.
4. TEMERRÜT FAİZİ (M. 1530, F. 3, 6, 7)
m. 1530, f. 3, e göre; “mütemerrit borçlunun alacaklısı sözleşmede öngörülen tarihte ya da ödeme süresinin sonunu takip eden günden itibaren, şart edilmemiş olsa bile faize hak kazanır”
i. Temerrüt faizi ödenmeyeceği veya
ii. Ağır derecede haksız sayılabilecek kadar az faiz ödeneceği veya
iii. Alacaklının geç ödeme dolayısıyla uğrayacağı zarardan borçlunun sorumlu olmayacağı veya
iv. Sınırlı bir şekilde sorumlu tutulabileceği yönünde sözleşme hükümleri geçersiz sayılır. Bu yasak hükmü taraflar kim olursa olsun uygulanacak bir hükümdür. Bu sınırlama sadece temerrüt faizi için değil aynı zamanda aşkın zararlar için de uygulanacaktır.
“…Uygulanacak Faiz oranı ve alacağın tahsil masrafları için talep edilecek asgari giderim tutarını Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası her yıl ocak ayında ilan eder. Faiz oranı, 4/12/1984 Tarihli ve 3095 Sayılı kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunda Öngörülen ticari işlere uygulanacak gecikme faizi oranından en az yüzde sekiz fazla olabilir.”
a) Temerrüde düşürmede kusur (m. 1530, f. 2)
“Ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde, alacaklı, kanundan veya sözleşmeden doğan tedarik borcunu yerine getirmiş olmasına rağmen, borçlu, gecikmeden sorumlu tutulamayacağı hâller hariç, sözleşmede öngörülmüş bulunan tarihte veya belirtilen ödeme süresinde borcunu ödemezse, ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşer”
Borçlar Kanunu m. 117 de borçlunun temerrüde düşmesinde kusur aranmazken TTK 1530-2 de borçlunun ancak “gecikmeden sorumlu tutulamayacağı hallerde” temerrüde düşeceği ifadesi yer almaktadır. Borçlar kanununda temerrüdün ön koşulu olarak borçlunu kusuru aranmaz ancak temerrüde başlanan sonuçların bir kısmı için kusur aranmaktadır. Mesela gecikme zararı için tazminat borçlunun kusuru varsa talep edilebilir. TTK 1530-2’nin Borçlar kanunu karşısında nasıl yorumlanması gerektiği konusu tartışmalara yol açmıştır. Doktrinde bu konuda iki görüş bulunmaktadır.
Bir görüş, m. 1530-2 deki borçlunun davranışlarının objektif borca aykırı bir davranış niteliği taşımadığı haller hariç olarak dar yorumlama yoluna gitmiştir.
Diğer görüş ise, TTK 1530 da öngörülen yüksek oranın ancak para borçlusunun temerrüde düşmede kusurlu olduğu hallerde uygulanabileceği, kusur yoksa genel hükümlere göre temerrüt şartları ve faiz belirlenebileceğidir.
5. TAKSİTLE SATIMA İLİŞKİN ÖZEL DÜZENLEME (M. 1530, F.8)
“Mal veya hizmet bedelinin taksitle ödenmesinin öngörüldüğü durumlarda, bu maddenin ödeme sürelerini düzenleyen hükümleri birinci taksit bakımından uygulanır. Her bir taksit tutarının ödenmeyen kısmı yedinci fıkrada öngörülen oranda gecikme faizine tabidir. Alacaklının küçük veya orta ölçekli işletme veya tarımsal veya hayvansal üretici olup borçlunun büyük ölçekli işletme olduğu hâllerde taksitle ödemeyi öngören sözleşme hükümleri geçersizdir.”
Madde 1530 kapsamına giren satım sözleşmeleri taksitle ödemeyi öngörebilir. Taksitle ödemenin kararlaştırıldığı bu sözleşmelerde ilk taksitin ödenme süresi yukarıda uzunca anlattığımız para borcunun ödenmesine ilişkin kurallara tabi olacaktır.
Hükümde Öngörülen taksitle ödeme İmkanı , alacaklının KOBİ veya tarımsal üretici olup borçlunun büyük ölçekli işletme olduğu hallerde mümkün olmayacaktır.
6. TTK 1530. MADDENİN KİŞİ VE KONU YÖNÜNDEN UYGULAMA ALANI
Madde hükmü ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlere uygulanır.
Kişi Yönünden,
Her iki tarafın da ticari işletme olması gerekir. İşletmelerin kişiliği olmadığından işletenler gerçek kişi tacir veya tüzel kişi tacir olabilecektir. Gerçek kişi tacirin ticari işletilmesini ilgilendirmeyen işlemlere bu madde hükümleri uygulanamaz. TTK 1530 kapsamı tarafların tacir olmasıyla değil her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olmasını aramaktadır. Bu durumda ticari işletmeyi özel hukuk hükümlerine göre işleten kamu tüzel kişisi de bu madde kapsamına girmektedir. Buna karşılık kamu hukuku hükümlerine göre yürütülen faaliyetler bu madde kapsamına girmez.
Madde kapsamına kanunun lafzı gereği esnaf işletmeleri girmemektedir. Bu durum doktrinde ağır derecede eleştirilmektedir. Nitekim AB yönergesinde kullanılan kavramda bağımsız ekonomik faaliyet yürüten gerçek ve tüzel kişileri kapsadığı, dolayısıyla içine esnaf işletmesi de girdiği, ancak iç hukuka tercümesinde esnafların kapsam dışı bırakıldığı belirtilmektedir. Halbuki 1530. Madde KOBİ ve hayvansal işletmeleri korumakta iken daha çok korunma ihtiyacı olan esnaf işletmelerini içine almaması mantık ile izah edilebilecek bir durum değildir. Bir kısım yazar burada bir kanun boşluğu olduğu, nasıl ki tacirlerin faydalandığı bazı hükümlerden esnaflar da faydalanıyorsa burada da faydalanılması gerektiği, TMK 1 esas alınarak uyuşmazlıkların çözülmesi gerektiği düşüncesindedir.
Serbest meslek sahiplerinin bu maddeden yararlanması mümkün değildir. Ancak serbest meslek sahibi faaliyetini ticari işletme bünyesinde gerçekleştiriyorsa bu durumda madde kapsamına girecek ve m. 1530’dan yararlanacaktır.
Konu yönünden,
Menkul malların satışına ilişkin bir sözleşmede m. 1530 un uygulanmasında bir tartışma yoktur. Taşınmaz malların satışına ilişkin sözleşmeler de ise, kanunda bir açıklık olmamakla birlik farklı görüşler vardır. Maddenin uygulanmasını ifade eden görüşler olduğu gibi uygulanmasının adil sonuçlar yaratmayacağını ifade eden görüşler de vardır.
Fikri Mülkiyet hakları, devir veya lisans sözleşmeleri madde kapsamına girmez. FHM ye dayalı üretilen cismani eşyaların satılması (cd, kitap, müzik, film vs.) madde kapsamına girer.
Menkul kıymetlerin ihracı ve satışı madde kapsamına girmez.
Bahsi geçen malların tedarikin satış sözleşmesine dayalı olarak yapılması gerekmektedir. Aksi halde trampa sözleşmesi madde kapsamında değerlendirilmez.
Satış için bırakma sözleşmelerinin akıbeti belirsizdir. Öncelikle bu sözleşmelerin niteliği konusunda tartışma vardır. M. 1530 kapsamında değerlendirilip değerlendirilmemesi de keza belirsizliğini korumaktadır. Satış için bırakma sözleşmelerinde asıl satış aracı olan kişiyle değil, son alıcı olan 3. Kişiyle yapıldığından m. 1530 un uygulanması mümkün görünmeyecektir.
Mülkiyeti saklı tutmak kaydıyla satım sözleşmeleri, madde kapsamına girmektedir.
Ergür Hukuk Ofisi